Sena, Türkiye’de son yıllarda artan kadın cinayetlerine karşı duruşu ile dikkat çekiyor. Ancak onun hikayesi, sadece bir cinayet vakası olarak anılmayı kabul etmeyen bir kadın hikayesidir. “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum” diyen Sena, yaşadığı dramı ve cinayetlere karşı verdiği mücadeleyi tüm topluma ulaştırmak için bir çığlık atıyor.
Sena, birkaç hafta önce yaşadığı korkunç olayı kamuoyuna duyurdu. İddialara göre, eski bir ilişkisiyle hesaplaşmak isteyen bir kişi tarafından saldırıya uğradı. Bu saldırı, birçok kadının yaşadığı benzer durumların bir yansımasıydı. Ancak onun çağrısı buradan sonra başlıyor. “Ben bir kurban değil, mücadele eden bir kadınım” diyen Sena, yaşadığı olayı sadece bir cinayet davası olarak anılmasını istemediğini vurguladı. Olayın ardından sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımla birçok kadından destek aldı ve bu konudaki farkındalığı artırmak için harekete geçti.
Türkiye, kadın cinayetlerinin en yüksek oranlara ulaştığı ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor. Kadınların yaşadığı tehditler ve cinsiyetçi söylemler, toplumsal bir sorun haline geldi. Sena da kendisi gibi birçok kadının yaşadığı bu duruma dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler ve kampanyalar düzenlemeye başladı. “Cinsiyetçilik, hayatın her alanında karşılaştığımız bir sorun. Bunu sadece aile içinde değil, iş yerinde, sokakta ve sosyal medyada da görüyoruz” diyen Sena, cinsiyet eşitliğini sağlamak için atılması gereken adımları sıraladı.
Sena'nın anlatımıyla, kadınların yaşadığı her türlü şiddet vakası, birer cinayet ya da kaza olarak gizlenmemeli. Her bir hikaye, toplumun bir parçası olarak duyulmalı ve buna karşı ses çıkartılmalıdır. “Kadın cinayeti” teriminin ardında yatan sebeplerin, cinsiyetçilik ve toplumsal cinsiyet rolleri ile bağlantılı olduğunu anlatan Sena, “Bu mücadele sadece benim hikayemle sınırlı değil. Her gün, benim gibi birçok kadın benzer şeyler yaşıyor” dedi.
Sena'nın hikayesi, birçok kadını harekete geçirirken, sosyal medya üzerinde de büyük bir yankı buldu. Hashtag çalışmaları ve sosyal medyada düzenlenen eylemlerle birçok kadın, sesini duyurmak için bir araya geldi. “Sadece ben değil, tüm kadınlar bu sesin yükünü taşıyor” diyen Sena, dayanışmanın önemine vurgu yaptı.
Tüm bu olaylar, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda daha fazla bilinçlenmeye ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Sena, Türkiye’deki kadınların sesini duyurması için bir platform oluşturmak amacıyla çeşitli organizasyonlarla işbirliği yapmaya başladı. “Beni dinlemeye başlayın, çünkü ben sadece kendi hikayemi not etmek istemiyorum. Birçok kadının sesi olabilmek için buradayım” dedi.
Sena'nın hikayesi, sadece kendisine odaklanmakla kalmayıp, tüm kadınların yaşadığı sorunları yüzeye çıkartıyor. Şiddeti, cinsiyetçilikle birlikte ele almak gerektiğini belirten Sena, tüm topluma bu konuda bir bilinç kazandırmayı hedefliyor. Bu hedefle yola çıkarak, cinsiyet ayrımcılığını sona erdirmek için mücadele edeceğini belirtti.
Sena’nın hikayesi, dolaylı yoldan da olsa birçok kadına ilham oldu. Kadınlar, kendilerini ifade etmenin ve toplumsal normlara karşı durmanın ne kadar önemli olduğunu fark etmeye başladı. “Bu mücadele benimle bitmeyecek. Ben bir sesi olan ve bu sesi daha güçlü hale getiren bir kadınım” ifadeleriyle kendisine bir yol çizdi.
Sonuç olarak, Sena’nın yaşadığı deneyim, sadece bir kadının başına gelen bir olay değil, sistematik bir sorunun tezahürü. Cinsiyetçilik ve kadın cinayetleri konusundaki farkındalığın artması için her bireyin üzerine düşeni yapması gerektiğini savunan Sena, "Her birimiz bu sesin bir parçasıyız. Duyulmak için bir araya gelmeliyiz" diyerek daha fazla kadının bu mücadelede yer almasını sağlamak için elinden geleni yapmaya devam ediyor.
Özellikle verilen desteklerle, kadınların maruz kaldığı şiddete karşı daha net ve güçlü tepkiler verilmesi, toplumda bu konudaki duyarlılığı artırma yönünde önemli bir adım. Sena’nın cesareti ve mücadeleciliği, Türkiye’deki birçok kadına yeni bir umut kaynağı olmayı başardı. Onun sesi, yalnızca kendisini değil, tüm kadınları temsil edecek bir simge haline geldi.